Danıştay 15. Hukuk Dairesi

Danıştay 15. Daire Başkanlığı 2016/2708 E. , 2019/312 K.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2016/2708 E.  ,  2019/312 K.

  •  


"İçtihat Metni"

T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/2708
Karar No : 2019/312

TEMYİZ EDEN VE
KARŞI TARAF (DAVALI) :
VEKİLİ :
TEMYİZ EDEN VE
KARŞI TARAF (DAVACILAR) :

İSTEMLERİN KONUSU : .... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :

Dava konusu istem: ... tarihinde .. İli, ... Mahallesi, ... Caddesi'nde meydana gelen bombalı patlama şeklinde gerçekleşen terör eylemi sonucunda 'nun yaralanması nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri kendisi için 200.000,00-TL, eşi için 50.000,00- TL ve kızı ... için 25.000,00-TL, kızı ... için 25.000,00-TL olmak üzere toplam 300.000,00-TL manevi tazminatın, olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesinin verilen ... tarih ve E:..., K:... kararda; meydana gelen patlamanın ... terör örgütü tarafından gerçekleştirildiği, davacı tarafın devlete ve toplum bütünlüğüne yönelik terör eylemi sonucu özel ve olağandışı bir zarara uğradığı, olayın terör eylemi olduğu davalı idare tarafından da kabul edilerek davacıya 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca maddi tazminat ödendiği, olayda hizmet kusuru saptanamadığına göre, olayın oluş şekli ve zararın niteliği karşısında davacının uğradığı zararın sosyal risk ilkesine göre tazmin edilerek toplumca paylaşılması gerektiği, olayın terör olaylarının yoğun olarak yaşandığı yerlere göre daha az gerçekleştirildiği bir yerde meydana gelmesinin eylemin devlete ve toplum bütünlüğüne yönelik olma niteliğini, zararın özel ve olağandışı olma niteliğini değiştirmediği, aksi düşüncenin sosyal risk ilkesinin kaynağı olan toplumun huzuru, dayanışma ve adalet anlayışına dayalı sosyal hukuk devleti ilkesine, eşitlik ilkesine ve hakkaniyete aykırı düştüğü; bu nedenle olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlayan manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesinin söz konusu olduğu; davacılardan için 100.000,00-TL, için 25.000,00-TL, için 12.500,00-TL ve için 12.500,00-TL olmak üzere toplam 150.000,00- TL manevi zararın sosyal risk ilkesine göre idarece tazmini sosyal hukuk devlet ilkesi ve hakkaniyet gereği olduğu sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; davanın kısmen kabulü ile toplam 150.000,00-TL manevi tazminatın adli yargıda dava açma tarihi olan 11/11/2011 itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat istemin ise reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, söz konusu mahkeme kararının hukuka ve yürürlükteki mevzuata aykırı olduğu, Borçlar Kanunu'nun 56. maddesinde zarar görenin yakınları lehinde ancak ağır bedensel zarar veya ölüm halinde manevi tazminata hükmedilebileceği, somut olay bakımından davacı dışındaki davacılar lehine manevi tazminata hükmedilemeyeceğinden, bu davacılar yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiği, ... Valiliği Zarar Tespit Komisyonu tarafından davacı 'na 12/04/2012 tarihli karar ile 77.205,00-TL bedelinde maddi tazminat aldığı, 5233 sayılı Kanunda manevi tazminatın düzenlenmediği, olayın terör olayı olduğu ve idarenin herhangi bir kusurunun bulunmadığı, dosya kapsamında manevi tazminatın unsurlarının oluşmadığı, manevi tazminata hükmedilebilmek için hem ağır kusur hem de ağır hasarın koşullarının birlikte oluşması gerektiği, davacıların manevi tazminat taleplerinin fahiş olup sebepsiz zenginleşmeye sebep olacak nitelikte olduğu ileri sürülmektedir.
Davacıların tarafından, davacı 'nun 50 yaşında, 2 çocuk sahibi, aşçı olarak çalışan bir vatandaş olduğu, terör saldırısı sonucu ağır yaralandığı, ciddi görme kaybı ve uzuv kaybı yaşadığı, geçirdiği ameliyatlar sonucu kendisine protez göz takıldığı, acı verici ve uzun bir tedavi süreci yaşadığı, idare mahkemesince manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulünün doğru olmadığı, tarafların sosyal ekonomik durumlarının incelenmeden tazminata karar verildiği, somut olayda davacının tamamen kusursuz olduğu, kabul edilen tazminatın zenginleşmeye yol açmayacağının açık olduğu, faiz başlangıç tarihinin hatalı olarak adli yargıda dava açma tarihi olarak belirlendiği, faizin olay tarihinden itibaren belirlenmesi gerektiği, davalı taraf lehine hükmedilen ret vekalet ücretinin de hatalı verildiği, dosyada davalı adına avukatın bulunmadığı, Hukuk Müşavir Yardımcısının bulunduğu, avukat olarak beyanda bulunmayan bir kişi için vekalet ücretine hükmedilemeyeceği ileri sürülmektedir.

TARAFLARIN SAVUNMALARI : Davalı idare tarafından, davacıya Zarar Tespit Komisyonu tarafından maddi tazminat ödendiği, 5233 sayılı Kanun'da manevi tazminatın düzenlenmediği, dosya kapsamında manevi tazminatın şartlarının oluşmadığı, davacıların manevi tazminat taleplerinin fahiş olup sebepsiz zenginleşmeye sebep olacak nitelikte olduğu, vekalet ücretine ilişkin olarak 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 14. maddesinin 1. fıkrası uyarınca hükmedilen vekalet ücretinin hukuka uygun olduğu belirtilerek davacılar temyiz istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Davacılar tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ... DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra dosya tekemmül ettiğinden davalının yürütmenin durdurulması istemi ile davacıların adli yardım talebi Mahkemece kabul edildiğinden, adli yardım talebi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının ve davalının temyiz istemlerinin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle davacılardan için ...-TL, için ...-TL, için ...-TL ve için ...-TL olmak üzere toplam ...-TL'lik kısmının kabulü ile manevi tazminata adli yargıda dava açma tarihi olan 11/11/2011 tarihinden itibaren yasal faiz hesaplanarak davacılara ödenmesi, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin reddi yolundaki ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı temyize konu kararının ONANMASINA,
3. Dosyanın anılan Mahkeme'ye gönderilmesine, temyiz harç ve posta ücretinin mahkemesince tamamlattırılmasına,
4. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 05/02/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.


(X) KARŞI OY:

5233 sayılı Kanun, yargısal ve bilimsel içtihatlarla kabul edilen "sosyal risk" ilkesinin yasalaşmış halidir. Bu nedenle, "sosyal risk ilkesi" uyarınca tazmini gereken uyuşmazlıklarda adı geçen Kanunun uygulanması zorunlu bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle; 5233 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra açılan davalarda, zarar ile idari eylem arasında nedensellik bağının bulunmadığı, fakat kişilerin salt toplumun bir bireyi olmaları nedeniyle zarar gördükleri ve bu nedenle ortaya çıkan bu zararın paylaştırılması gerektiği hallerde, idari yargı yerince 5233 sayılı Kanunun uygulanması suretiyle bir karar verilmesi gerekmektedir.
Buna göre; 5233 sayılı Kanunun, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler sonucu uğranılan maddi zararların tazminini öngörmesi, diğer bir deyişle, manevi zararların tazminini kapsamaması nedeniyle manevi tazminat talebinin kısmen kabul edilmesine ilişkin Mahkeme kararında hukuka uyarlık bulunmadığından, Mahkeme kararının manevi tazminat talebinin kısmen kabul edilmesine ilişkin kısmının bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.