8. Hukuk Dairesi

8. Hukuk Dairesi         2016/7675 E.  ,  2019/9157 K.

8. Hukuk Dairesi         2016/7675 E.  ,  2019/9157 K.

  •  


"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi



Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

K A R A R

Davacılar vekili, dava konusu 75 ada 9 parsel sayılı taşınmazda bulunan binanın ilk iki katının davalı ve davacılarla birlikte, 3. ve çatı katının ise davacılar tarafından inşa edildiğini belirterek muhtesatın aidiyetinin tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, yapılan yapıların projeye aykırı yapıldığı, yapının ekonomik değeri olmadığı gibi kamu düzeni ile ilgili imar yasasına aykırı yapılan yapının aidiyetinin tespitinin kanunu dolanmak olacağından davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, muhdesatın tespiti istemine ilişkindir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 684. maddesi hükmünde, bir şeye malik olan kimsenin o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olacağı, 718. maddesi hükmünde de, arazi üzerindeki mülkiyetin kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsayacağı, bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynakların da gireceği açıklanmıştır.
Muhtesatı meydana getiren kişiler tarafından arsa malikleri aleyhine açılacak alacak ve temliken tescil ya da böyle bir taşınmazda kat mülkiyeti kurulması istemiyle açılacak davalar sonucunda verilebilecek kabul kararı, hukuken değer verilmesi mümkün bulunmayan kaçak yapı niteliğindeki muhtesatın yasallaştırılması sonucunu doğuracağından bu tür davaların dinlenmesine imkan bulunmamakta ise de, ortaklığın giderilmesi davasına bağlı olarak açılan muhtesat tespiti davaları yönünden aynı sonuca varmak mümkün değildir.
Açılacak bu tür tespit davaları sonucunda verilecek tespit hükmü, cebri icraya konu edilemeyen ve bu nedenle infaz olanağı bulunmayan, ancak ve sadece kesin hüküm etkisi nedeniyle ortaklığın giderilmesi davasında sonuç doğurabilen kararlardandır. Kaçak yapı niteliğinde olmasına rağmen henüz yıkılmayan ve bu hali ile kullanılarak yararlanılmaya devam edilen bu tür muhtesatların az veya çok bir değerinin, en azından enkaz değerinin bulunacağı, taşınmazın ortaklığın giderilmesi davası sonucunda üzerinde bulunan muhtesatla birlikte satılması halinde bu muhtesatlar nedeniyle satış bedelinin de az veya çok artacağı, taşınmazın satışından pay alacak olan diğer taşınmaz maliklerinin kaçak yapı niteliğindeki muhtesat nedeniyle meydana gelecek değer artışından haksız şekilde yararlanacakları ve sebepsiz zenginleşecekleri gözetildiğinde kaçak yapı niteliğinde olduğu gerekçesiyle bu tür davaların dinlenmemesinin adaletsiz sonuç doğuracağı da kuşkusuzdur.
Bütün bu olgular birlikte değerlendirildiğinde ortaklığın giderilmesi davasına bağlı olarak ve sadece ortaklığın giderilmesi davasında sonuç doğurabilecek nitelikte bir karar verilmesini sağlama amacıyla açılan bu tür davaların dinlenebilir olduğunu, böyle bir dava sonucunda verilecek kararın da kaçak yapıya yasallık kazandıracak nitelikte bir karar olmadığını, muhtesatın kim tarafından meydana getirildiğinin tespiti istemiyle açılacak bu tür tespit davalarında davaya konu muhtesatın kaçak yapı niteliğinde olup olmamasının sonuca etkisi bulunmadığını kabul etmek gerekir.
Açıklanan bu ilke sebebi ile; dava konusu taşınmazın projeye aykırı olmasının sonuca etkisinin olmadığı gözetilmeden karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Kabule göre de, iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu; böyle bir davada, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 413. ve 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddeleri uyarınca dava değerinin ve buna göre alınacak harcın (davalının payına isabet eden muhdesat değeri (zemin bedeli hariç) olduğu dikkate alınarak) olacağı kuşkusuzdur (4.3.1953 tarihli ve 10/2 sayılı İBK).
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davanın, 5.000,00 TL üzerinden harç ödenmek suretiyle açıldığı, ancak davalının payına isabet eden muhdesat değeri (zemin bedeli hariç) üzerinden yargılama sırasında harç ikmalinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu, harcın alınmasını veya tamamlanmasını tarafların isteklerine bırakmayıp, anılan hususun mahkemece kendiliğinden gözetileceğini düzenlemiş ve buyurucu nitelikteki 32. maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağını öngörmüştür.
Hâl böyle olunca, davalının payına isabet eden muhdesat değeri (zemin bedeli hariç) üzerinden keşfen saptanacak dava değeri üzerinden peşin harcın tamamlanması, bu zorunluluk yerine getirildiği takdirde davaya devam edilmesi gerekirken, anılan husus gözardı edilerek işin esası bakımından hüküm kurulması da doğru olmamıştır.
SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazları yukarıda gösterilen sebeplerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK'un 440/I. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 16/10/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.